22 Şubat 2008 Cuma

'insanoğlu açıklık bir tarlada doğar,karanlık bir ormanda ölür.'


KİTABIN ADI: YAKAMDAKİ YÜZLER
KİTABIN YAZARI: CAN DÜNDAR


Evde bir çekmecede duruyor, yitirdiklerimin kara çerçevelere hapsedilmiş yüzleri…
Her bir yüzün üzerinde onları hüzünlü bir cenazede ceketimin yakasına rapteden toplu iğne izleri…
Kimini ecel denilen meçhul nehre bırakmışım kendi ellerimle…
Kimini hain saldırılar almış benden; kalleşçe…
Kimi vakitli gitmiş, sırasız ölmüş kimi…
Oğlunu gömmüş babalar, finalini hazırlamış ressamlar, son yolculuğa şiirlerle uğurlanmış dostlar…
Her birinin öyküsünde ayrı bir yaşam dersi bulduğum kahramanlarım…
Kendileri de yakalarında yüzlerle gidiyorlar. Ve kalbimin kabrinde yan yana yatıyorlar…

Yazının başında yazarın yazısıyla başlamak istedim. Kitabın adını ilk okuduğumda pek fazla bir şey anlamamıştım açıkçası… Çünkü ben Can Dündar’ı hep romantik yazılar yazan biri olarak tanımıştım. Fakat kitabını ilk defa okudum. Bu kitabında Yazarın hayatında yer alan hocalarının, meslektaşlarının, dostlarının ve akrabalarının nasıl yaşadıklarını ve nasıl öldüklerini anlatıyordu. Kitabın konusu kısacası; ÖLÜMDÜ… Köşe yazılarının da yer aldığı bu kitapta çok fazla tanımadığım isimler yer alıyor. Fakat bir yandan da Ahmet Kaya’dan Aziz Nesin’ e Ecevit’ten Cem Karaca’ya Hrant Dink’ten Kemal Sunal’a Leydi Diana’dan Melih Kibar’a Kadir Has’tan Zeki Müren’e kadar da tanıdık isim yer alıyor. Yazar, Bu kişilerin mesleklerini, Dündar ile olan ilişkilerini ve ölüm anlarını anlatıyor.
Belki isimleri tanımadığım için beklide ölümün adını duyduğum için midir bilmem ama kitabı çok severek okuyamadım. Yanlız Melih Kibar’ın hayat arkadaşının ölümünün ardından yazdığı bir ağıt ve birkaç ay sonra aynı hastalıktan ölmesi çok dikkatimi çekmişti.

‘Çoban yıldızına baktım bu gece… ve güldüm gökyüzüne… Ölümlere… Bile bile…’

10 Şubat 2008 Pazar

‘Ölmeden önce ölenler var ya, işte onlar küçük harfle aşktan büyük harfle AŞK’a geçerler.’


Kitabın adı: SİYAH SÜT
Kitabın yazarı: ELİF ŞAFAK


Kadın yazarlara karşı her zaman bir hayranlığım olmuştur.Sakın Feminist olduğumu düşünmeyin ama kendilerini anlatış biçimleri ve benzetmeleri gerçektende hayranlık uyandırıcı..Bu kitap kadınlığın,kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde geçici bir dönemiyle ilgili.
Herkesin içinde de bir içten sesler korosu yok mu? Ne yapmamızı söyleyen, bir diğeri yapılmaması gerekeni anlatan sesler… Mesela sürekli kariyerimizle alakalı,okumamız gereken kitapları anlatan, mantıklı şeyler söyleyen Sinik Entel hanım,bazen de süse düşkün ve daha fazla gösterişe meraklı bir Saten Şehvet hanım yok mu mesela…Bir diğer ses de sürekli hırslarının peşinden git diye söylenen, yükselmek için çabalamamızı isteyen Hırs Nefes hanım.Bir diğer tarafta da daha duygusal,annelik yönümüzün ağır bastığı gerçektende bazen anne olmak istediğimizi hatırlatan Anaç Sütlaç hanım..Bu sesler korosunda bulunan bir diğeri ise bu dünyayı değil de diğer tarafı düşünmemiz gerektiğini ve her zaman haktan yana olmamızı söyleyen,başımızdaki dertler için sınavdır geçer diye bizi rahatlatan Can Derviş hanım...Bir diğer tarafta ise her işimizi pratik olarak kısa yönden bitirmemiz için başımızı kemiren Pratik akıl hanım.. Yazarın anlattığı içindeki sesler korosu sakinleri bunlar. Aslında hepimizin içinde içimizden sesler korosu yok mu sanki. Her zaman bizi rahatsız eden beklide kararsız kılan sesler fakat bazen de doğru şeyleri söyleyen bir sürü parmak hanımlar. Fakat Yazar o kadar güzel tanımlamış ve onlara öyle isimler vermiş ki kitabı okurken çok zevk aldım. Bir an benim içimdeki sesler korosu da bundan cesaret alarak konuşmaya başladılar. Özellikle Sinik Entel Hanım başımın etini yedi sende böyle şeyler yazabilirsin ama daha fazla kitap okuman ve bu kitapları bitirmen lazım diye…

‘Sen hiç elinde oltayla denize koşan balıkçı gördün mü? Göremezsin. Çünkü balık kovalamaz balıkçı dediğin. Bekler ki balık kendine gelsin.’